Şimdi hem kadın hem de erkek arkadaşlarımın ilgisini çekeceğini düşündüğüm, daha doğrusu çekmesini istediğim bir hafta sonu yazısı paylaşacağım.
Konu nedir biliyor musunuz? TAVLA.
Evet, evet, bildiğimiz tavla oyunu.
Ben şayet biliyorsa, yeni tanıştığım bir insanla özellikle de o kişi erkekse ilk fırsatta bir tavla atarım.
Çünkü bir insanı, iddia ediyorum neredeyse yüzde yüze yakın bir oranda tanımanın en kestirme yoludur onunla tavla oynamak.
Size müthiş zaman kazandırır.
Onunla yürüyeceğiniz yolda karşılaşacağınız olumlu-olumsuz her durumda nasıl bir tavır takınacağına dair müthiş ipuçları verir size. Şayet o ipuçlarını doğru okur ve gardınızı doğru alırsanız, en az hayal kırıklığı yaşarsınız o insana dair.
Öyle ki, tek bir tavla maçından sonra bir daha hiç görüşmemeye karar verdiğim insanlar olmuştur.
Ya da her şeye rağmen yürüdüysem bir süre ve tavla gözlemlerimi kulak arkası yapmışsam, mutlaka onunla oynadığım tavla oyununda edindiğim izlenimler bire bir gerçek olmuş, ben de boşu boşuna kaybettiğim zamanın ve bile bile yaşadığım üzüntülerin pişmanlığıyla kala kalmışımdır.
Neden biliyor musunuz, bir insan, özellikle de bir erkek, tavla oyununda ne ise, gerçek hayatta da odur.
Nasıl tavla oynadığı, bu ülkede aynı zamanda bir ‘erkeklik hali’ olması dolayısıyla özellikle yurdum erkeğinin ruhunun yansımasıdır. Orada her şeyini, bütün kişilik problemlerini, zaaflarını, komplekslerini, kaypaklığını, şiddet eğilimini, insana ve kendisine saygısını, tenezüllerini, korkaklığını, sinsiliğini, topyekun yaşam algısını, yani bütün varoluşunu sergiler olanca çıplaklığıyla farkında bile olmadan.
Ey hatun kişi, şayet bilmiyorsan acilen, gerekiyorsa önce sessiz sedasız bilgisayarını karşına alarak bu oyunu öğren. Hem de çok iyi öğren.
Ve yine ey aynı hatun kişi, bir erkek seninle sevgili olmak istediğinde onunla ilk önce bir tavla at ve mimiklerini, öfkelerini, kendini kaybedip kabalaşmalarını, zar tutup tutmadığını, hile yapıp yapmadığını, ne olursa olsun kazanmaya mı yoksa oyunun kendisine mi odaklı olduğunu, risk alıp almadığını, sen ne kadar iyi oyuncu olursan ol illâ ki seni “zarın geliyor da o yüzden kazanıyorsun” şeklinde aşağılayıp aşağılamadığını, sırf oyuna olan konsantrasyonunu kaybedip yenilmen için seni orantısız ölçüde provake edip etmediğini, kaybettiğinde hazmedip hazmedemediğini, senin hakkını verip vermediğini, kapı kaydırmaya, vurkaç yapmaya tenezül edip etmediğini, senin hamlelerinle alay edip etmediğini, sana saygılı olup olmadığını, durmadan sana akıl vermeye, oyununa müdahale etmeye kalkıp kalkmadığını gözlemle.
Her şeye rağmen kazanmak ise tek derdi, ve bu uğurda oyun boyunca senin varlığını hiçe sayıyorsa, el verdiğinde ya da maçı tamamen kaybettiğinde küfrediyor, sana kahve arkadaşın gibi davranıyor, “sadece şanslıydın” diyerek senin başarina gölge düşürmeye, seni ezmeye çalışıyor, sen ne kadar iyi oyuncu olursan ol yenilmeyi, hele hele bir kadına yenilmeyi asla hazmedemiyor ve sana en basit bir nezaketi bile çok görüp öfke kusuyorsa anında topukla
Çünkü seninle yaşayacağı ilişkinin her boyutunda da aynen tavla oyununda davrandığı gibi davranacaktır.
Seninle yürüyeceği yola asla samimi bir özen göstermeyecek, senin varlığına ve haklarına saygı duymayacak, kişisel özelliklerine ve yeteneklerine değer vermeyecek, sadece sonuca kilitlenecek, kendince kazanmayı hedeflediği her ne ise, onu elde edene kadar her şeyi mübah görecektir.
Hele bir de seni kişiliksizleştiremez, dilediğince çekip çeviremez, amacına dilediğince ulaşamazsa her türlü ama her türlü çirkinleşerek tavlayı olanca şiddeti ve arsızlığıyla suratına kapatacaktır.
Ya da zoraki bir nezaketle hislerini gizleyip, maçın sonunda pişkin pişkin sen kadın olduğun için maçı bile bile sana verdiğini söylerse, bir saniye bile durma.
Çünkü onun kadına bakışı son derece aşağılayıcıdır. Gözünde sen ikinci sınıf, erkeğin inayetine muhtaç, kendi kişiliği olmayan, zavallı bir canlısındır ve sana saygısı sıfırdır.
Sadece özel ilişkilerinizin değil, aynı zamanda arkadaşlık ilişkilerinizin seyrine dair de turnusol kâğıdır tavla oyunu.
Örneğin ben iyi ötesi tavla oynarım; ama asla salt kazanmaya odaklı değilimdir. Benim için oyunun kendisinin ne kadar kaliteli olduğudur aslolan. Risk alırım. Çok mecbur kalmadıkça kapı kaydırmam. Asla vur-kaç yapmam. Oyun ne kadar yaratıcı, neşeli ve zorlu olarsa, o kadar keyif alırım. Tavlanın olmazsa olmazı olan ‘dozunda’ kızdırmaktan ve kızdırılmak hoşlanırım ama şiddet ve küfürden nefret ederim. İyi bir oyunu kazandığımda mutlu olurum ama kaybettiğimde mutsuz olmam. Çünkü oyun iyi olmuştur. Hatta, yendiğim kişi çok sevdiğim biri ise üzülürüm bile, çünkü kazanmak neye yarar kaybeden olduğunda diye düşünürüm bir taraftan…
Yaa, böyleyken böyle işte.
Tavla hayattır, ve hatta söylediklerimi dikkate alırsanız hayat kurtarır.
Deneyiniz, göreceksiniz.
Rabia Mine
—
Facebook Rabia Mine duvarından alıntıdır https://www.facebook.com/rabia.mine.73/posts/10207341908200214