Tavla turnuvalarının baş aktörü oyun olsa da yardımcı oyuncu ‘sohbet’ taşları yerine oturtur. İşten, evden, biteviye (monoton) hayatından tünel kazıp gelmiş insan çeşitliliği zengin sohbetlere gebedir. Geçenlerde Girne ‘de Kuzey Kıbrıs Tavla Federasyonu ‘nun daveti üzerine bir turnuvaya katıldım. Daha sonra Şikago ‘da tavla devleri ile buluştum. En son da ülkemizde çılgın değişimler yaşanırken Antalya ‘daydım. Girne ‘de bir sohbetimizde tavla dışında herşeyin şans içerebileceği konusu bize göz kırptı. İnsan neyi gündemine alırsa tezahür mü ediyor nedir, Şikago ‘da aynı fikir kendiliğinden tekrar ortaya çıktı. Birkaç sene önce tavla ve hayatın birlikteliği hakkında yazdığım yazıları derleyip bu siteye koyduğumda, motto olarak başlıktaki ifadeyi seçmiştim. Acaba bu fikir yeterince olgunlaştı da mesaj mı vermeye başladı? Daha sonra Antalya ‘ya geçtim ve ülkemde son 30 senenin en ilginç ve ders niteliğindeki olaylarını yaşamaya başladık. Oyunda yaşadıklarım ile hayatta karşıma çıka şeylerde şans ne ölçüde yer almaktaydı?
Kolay olandan yani oyundan başlayalım. Tavlada şans olmadığını bütün deneyimli oyuncular idrak edebilirler. Sebebi oyunu defalarca oynama imkanına sahip olmalarıdır. Tavla oyunu hayata benzer tasarlanmıştır. Deneyimli bir oyuncu bu hayat benzeri durumu onbinlerce defa yaşayabilir. Sonuçta elinde kalan, uzun vadede ne kadar başarılı olacağını aldığı doğru kararların belirlediği olacaktır. Bu içgörüyü yaşayarak öğrenmek oyundan bihaber olanlara kısa zamanda nasip olmaz. Bu açıdan tavla oyuncuları olarak şanslıyız. Yeterince zaman varsa her doğru iş doğru bir sonuç üretecek her yanlış iş de Bağdat ‘tan dönecektir. Günlük hayatta şans dediğimiz şey nedir? Acaba beklentilerimizin çokluğu karşısında tek bir hayata sıkışmışlığımız mıdır? Hayat sonsuz bir döngü olsa da benmerkezci açıdan bakan bir insan ‘hayatım’ ibaresi ile küçücük bir kesite odaklanmakta ve şansa ihtiyaç duymaktadır. Halbuki özneyi küçücük bir nokta olarak bırakan büyük çerçevedeki ‘HAYAT’ şansa tabi olamaz. Böyle baktığımızda hayatta şans yoktur dahi diyebiliriz. Yeter ki hayat derken perspektifimizi ne kadar geniş ya da dar tuttuğumuzun farkında olalım.
Bu çerçevede şans olmadığını ifade eden atasözleri bile bulabiliriz. Mesela “eden bulur” yanlış kararların istenmeyen neticelere elbet bir gün ulaşacağını söyler. “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir” lafı da şansa yer olmadığını ifade etmektedir. Acaba yanlış kararlarımızın neticelerinden, bir ömür içerisinde muaf olacak kadar şanslı olsak kar etmiş olur muyuz? Bence yine olmayız çünkü tasarımımız gereği vicdan makamımız tarafından huzursuz ediliriz. Dolayısı ile şansa bel bağlamak akıllıca olmayacaktır. Bu içgörüyü iş, politika, hayatımızın anlamı (din) gibi bütün alanlara uygulayabiliriz. Bireyden gruba ve daha yukarılara çıkıldıkça perspektifi kazan-kazan ve büyük sistem boyutuna doğru genişletmek gerekir. Aksi taktirde ilgili sistem denge konumuna (ki bu konuma o sistemin mutluluğu da diyebiliriz) otururken epey çalkantı yaşayacaktır. Mesela ülkelerin kararlarında daha stratejik ve kazan-kazan yaklaşımı uygulamaları yerinde olacaktır. Geniş bir perspektif ise zengin bir iç dünyasına sahip, bütünü kavramış insanlar, gruplar, şirketler ve ülkeler ile mümkündür. Dolayısı ile ülküsü (vizyonu, misyonu da diyebilirsiniz) aşkın olanlar (kendi hayrının ötesine geçenler) ister istemez ya da farkında bile olmadan başarılı olurlar. Oyuncuya geri gelirsek, defalarca yaşanan oyun ile bir defa yaşanan arasında fark yoktur. Hayat/oyun karar almadaki özen ile belirlenir. Şans yoktur dedik. Fırsat ise şansa takılmayan oyuncunun/insanın elinden gelen ve doğru bildiğini, sonuç hakkında beklentiye kapılmadan yapma gayretidir. Böyle birisi pasif ve evrenin kendisine zulmettiği düşüncesinden sıyrılmış, bir kere dahi olsa yaşama şansı elde etmekten mutlu, aktif ve elinden gelenin en iyisini yapmaktan memnuniyet duyandır. Sızlanma biter, yaşam başlar…
Sabri Büyüksoy
Aynen katılıyorum Sabri bey. İzninizle paylaşıyorum…
Tabi ki paylaşabilirsiniz Cengiz Bey, memnun olurum. Bunların hepsi ortak akıldan türeme.