Turnuva turnuva dolaşan federasyon resmi çaycımız bugün Antalya’daydı. Arkadaşı olan güvenlik görevlisinin ısrarları sonucu Sefer ismini kabul etmek nezaketinde bulundu 🙂
İsmini kutlamak için Pablo Neruda‘dan bir şiir çevirisine girişti. Şiiri geçenlerde Ankara’da bir arkadaşından üniversite çayhanesinde teslim almış ve bir şekilde hevesli çevirmenler grubuna dahil olmuştu. İspanyolca bilmediği için Alastair Reid’in İngilizce çevirisinden yola çıktı. Muchos Somos (We Are Many) adlı işte o şiir dahil her şeyin başı döndü 🙂
Çok “ben” Var İçimizde
Bir çok kişilikten “ben” dediğim, hatta “biz”
birini bile içimde bulamıyorum;
maskelerin arkasında yoklar,
başka bir şehre yola çıkmışlar.
Her şey beni zeki gösterecek
şekilde ayarlanmış gibiyken
daima içimde barınan gizli aptal
söylediklerimi yalanlar.
Başka zamanlar, özel insanların
arasında uyur vaziyetteyimdir,
ve kendi cesur halimi ararken,
bir çok bahaneye sığınan korkağın biri
bin bahaneyle içimde bedenlenir.
Yakışıklı bedenim yangın yeriyken,
itfaiyeye değil de
kundakçıya haber veririm. Ne yapayım?
Kendimi ayırd edecek ne yapayım?
Kendimi bir araya getirecek?
Okuduğum bütün kitaplar
büyüleyici kahramanlarla dolu,
her zaman kendinden emin.
Kıskançlıktan kuduruyorum;
rüzgar ve kurşun dolu filmlerde,
kovboylara hayranlıkla bakar
hatta atlara gıpta ederim.
Fakat ne zaman içimde bir kahraman ünlesem
tembel bir “ben” belirir;
işte bu yüzden “ben” kimim hiç bilemem,
ne kaç tane olduğumu ne de olacağımı.
Bir çan çınlatıp gerçek “Ben”i
çağırabilme arzusundayım,
çünkü eğer hakikaten “Ben”se ihtiyacım
ortadan kaybolmamalıyım.
Yazarken farkındayım, çok uzaklardayım;
ve geri dönünce “Ben” kaybolmuşum.
Bilmek isterim acaba diğerleri de
aynı noktalardan geçer mi,
benim kadar çok “ben”liğe uğrar mı,
ve kendilerini bana benzer bulur mu;
işte bu problemi yeterince yorunca,
öyle çok çalışacağım ki
kendimi anlattığım zaman
coğrafyadan bahsediyor olacağım.